26 Mayıs 2013 Pazar

BUNLAR AFRİKA GERÇEĞİ...


Bu yazımda Nijer yolculuğumdan bahsetmek istiyorum biraz..Gerçekten zor bir süreçti.Hazırlık aşaması bile çok meşakkatliydi mesela.  Afrika koşullarında on beş gün kalacaktık ama yanımızda sadece sırt çantası götürme hakkımız vardı. Bizim valiz hakkımızı dernek, tıbbi malzeme, alet,cihaz ve orada yiyeceğimiz yiyecekleri koymak için almıştı.Biz de bir sırt çantasına giysi, terlik, havlu, pijama, forma, atıştırmalık ve yolluk yiyecekler,  çocuklar için küçük hediyelikler, sinek kovucu spreyler, güneş koruyucular, sabun ve lazım olabilecek her şeyi sığdırmaya çalıştık.Hiçbir şeyi de unutmamak zorundaydık. Çünkü gittiğimiz kırsal kesimdeki şehir de parasını versek dahi bulamayacağımızı biliyorduk. Zaten ne yeme, ne giyinme şekilleri bize benziyordu.
     6 saat uçak, 15 saatte kara yolculuğumuz sürdü. İlk defa bu kadar uzun bir uçak yolculuğu yapmıştım. Biraz korkularım vardı ama korktuğum gibi olmadı. Zaten gece yolculuk yaptığımız için çoğunluğu uyuyarak geçti. Başkent Niamey deki hava alanına indiğimizde Afrika'nın sıcağı, sefaleti ve sivrisinekleri yüzüme vurunca Türkiye'nin kıymetini çoktan anlamıştım.Hava alanı ki ülkenin en lüks yeri olmalıydı.  Ne bir klima, ne bir temizlik, ne bir teknoloji vardı. Burası böyleyse '' Allah'ım yardımcımız ol'' dedim.. Orada çalışan siyahi insanlara acımıştım. Ancak dönerken aynı kişilerin şanslı insanlar olduklarını düşüneceğimi bilemezdim. Çünkü asıl sefaleti kırsal kesimde çalışırken görecektim...







Nijer' de saat Türkiye saatine göre 2 saat gerideydi. Hava alanından derneğin bizim için kiraladığı bir eve gidip bir kaç saat dinlendik ve sabah 4 de tekrar yola çıktık. Yolculuk yapacağımız otobüs klimalıydı çok şükür. Sabahın ilk ışıklarıyla yol kenarında köyleri, kabileleri , yaşadıkları evleri , erken saatte uyanmış ve yerel yiyecekleri olan milet adındaki tahılı dövmeye başlamış insanları görmeye başladım.




Yolculuğumuzun en ilginç yanı yollarda dinlenme tesisinin olmayışı , ihtiyacı olanlar için şoförün ağaçlık bir yerde durması oldu :)) Giderken garipsediğimiz bu uygulama için dönüşte '' Varan Dinlenme tesislerinde duralım'' diye espiriler yapar halde bulduk kendimizi.
15 saatin sonunda kalacağımız yer olan Aguie şehrine varmıştık. Kalacağımız evlerin duvarları kertenkelelerle doluydu.Daha önce bu kadar çok kertenkeleyi bir arada hiç görmemiştim ve açıkçası korkmuştum da. İlk birkaç gün sonra alışmaya başladım artık bunlara. Ertesi gün artık çalışmaya başlayacaktık. Ben genel cerrahi , üroloji ve kadın doğum ameliyatlarının yapılacağı Tessaoua hastanesinde çalışacaktım. Bu hastane kaldığımız yere araçla yarım saat uzaklıktaydı. Sabah gidip, akşam döndük. Giderken yolda Gönüllüler Derneği' nin açtırdığı kuyulardan su doldurduk ve kilometrelerce uzaktan yaya ya da katır ve kağnı arabalarıyla su doldurmaya gelen insanları, çocukları gördük. Bu yolda karşılaştığım en ilginç şey ise polis kontrol noktalarında, yola gerilmiş ipti. Evet yanlış duymadınız burada hala yollar da ip çekilmiş. Araçlar buralarda duruyor. Polis kontrolünden sonra ipi, indiriyor ve araç geçiyor. Bu uygulama Türkiye deki OGS sistemi gibi bir şey aslında. Hem de yabancı araç geçişine izin vermiyorlar. Nijer de hava alanında ve resmi yerlerde de olduğu gibi  burada da fotoğraf çekmek yasak :)  Aracın içinden ipin fotoğrafını çekeyim dedim polis hemen müdahale etti .. Yaptığı iş sanki çok önemli ya ...








 Hastaneye bir gittik ki hastalar çoktan hastane bahçesini doldurmuşlar. Ellerin de Gönüllüler ekibinin daha önceki seyahatlerde verdikleri randevu ve ameliyat kağıtlarıyla gelmişler.Kullandığımız hastane Nijer Sağlık Bakanlığı' na aitti ama bizim kullanmamıza izin veriyordu.Bir kaç doktor ve hemşireleri de vardı. Çalışmalarımız sırasında onlar da bize yardımcı oldular.  O kadar çok hasta vardı ki hemen hasta bakmaya ve ameliyat yapmaya başladık.
Her geçen gün hasta sayısı arttı. Hastalar ameliyathanenin hemen kapısında soyunup, ameliyata giriyor ve yürüyerek çıkıyorlardı.Çoğunlukla da lokal anestezi (sadece ameliyat bölgesinin uyuşturulması) ile ameliyat ediyorduk. Ameliyat sırasında da hiç seslerini çıkarmadan , sessizce yatıyorlardı. Acısı olanlar dişlerini sıkıyor ama ''acıyor '' bile demiyorlardı. Çünkü bir daha ameliyat olabilme şansları yoktu. Nazlanma lüksleri yoktu çünkü :((










Birkaç gün sonra 20 yataklı servis doldu ve hastalar ikişerli, üçerli yatmaya başladılar yataklara. Bunlar şanslı olanlardı. Yatak bulamayanlar yerlere, onu da bulamayanlar bahçede yatıyordu :( Bu kadar karışıklıkta ne yatak, ne yer, ne sıra, ne de ameliyat kavgası vardı. Türkiye 'de olsa hemen bir kavga çıkar sonu da büyük  olasılıkla hapishanede biterdi. Zaten Nijer'de bütün hapishaneler boşmuş. Suç işleme oranı % 2- 3 müş.
Ne kadar şaşırtıcı dimi. O kadar yoklukta hiç kimse hiç kimsenin ekmeğine el uzatmıyor, hakkını yemiyor.
 Belki de parayla henüz tanışmadıkları için böyledir. Ne için kavga etsinler ki...







    Ben 3 günde Aguie' deki göz ameliyatlarının yapıldığı hastanede çalıştım. Orada hasta yoğunluğu daha çoktu. Çünkü katarak hastası Afrika' da çok fazla. Sabah 8 de ameliyatlara başlayıp, gece 11 e kadar sürüyordu. Çok yorucuydu ama sayılı günde, daha fazla gözü açabilmek için ekip büyük bir fedakarlık yaptı.
    Buradaki hastanelerde bekleme salonu ya da bank ne arar. Bütün hastalar yerlerde oturuyor, geceleri yerde yatıyor, taşları kendilerine yastık yapıyorlar. Saba- akşam milet denilen yiyecekle besleniyorlardı.  Durumları gerçekten içler acısıydı. Hastanede sular akmıyordu. Hijyen koşulları çok kötüydü.
     Kullandığımız tuvalet hastane bahçesindeydi ve üstü açıktı. Kafamı kaldırıp baktım ve hastane bahçesi insanla dolu olmasına rağmen, hiç kimse bakmıyordu içeriye.Türkiye de soyunma kabinlerine bile kamera yerleştirdiklerini düşünürsek buradaki insanların ne kadar masum olduklarını düşünmeden edemedim.
   Tuvaletlerin ise elektrik olmadığı için, geceleri de ay ışığını kullanmak için böyle üstü açık yapıldığını düşündüm. Ama yağmurlu havalarda da ıslanmaktan kurtulamadım :))






Bunun gibi iyi - kötü bir sürü anım oldu orada.. Kendi yaşantımıza ne kadar çok şükretsek az geleceğini anladım.. Musluktan akan suya ayrı, akan suyun difterisiz, tifosuz , kanalizasyonsuz akmasına ayrı, uçan sivrisineklerin sıtma taşımıyor olmasına ayrı şükretmemiz gerek. Devletin bize sağladığı neredeyse ücretsiz sağlık sistemine ayrı, tanı konulduktan sonra tedavi olabilme imkanımıza ayrı, on binlerce çeşit  yiyeceğe ve onların da temiz oluşuna ayrı şükretmemiz gerekliliğini anladı.. Bir sömürge devleti olmayışımıza da ayrı şükretmeliyiz bence.. Bunun verdiği zorlukları da Nijer'de yakınen gördüm. Aslında Nijer uranyum madeni açısında çok zengin topraklara sahip ama bu kaynağın hepsini Fransa çıkarıp ülkesine götürüyor. Nijerli insanları da kendi ülkelerinde işçi olarak çalıştırıyor. O kadar sefalette Fransa ya ait 4 tane gsm opetatörünün oluşu da sömürmenin başka bir yolu. Öğrendiğim en can sıkıcı olayda, Fransız ilaç firmalarının,  Nijer'li yaşlı, hasta, ve çocukları bir karantina bölgesine toplayıp ilaç denemek için kobay olarak kullandıklarını öğrenmek oldu :((( Kuş yemi görüntüsünde olan milet isimli , protein, karbonhidrat, vitamin, mineral değeri sıfıra yakın olan tahılı da halka,  Fransızların alıştırdığını öğrendim. Milet insanlar da uyuşukluk ve tembellik yapıyor. Resmen beyinlerini uyuşturuyorlar. İnsanlar yorgun, uykulu, tepkisiz tepkisiz dolaşıyorlar.  
   Daha önceki senelerde de Fransızlar hep Nijerli küçük çocukları kaçırıp, ülkelerine götürüp köle olarak çalıştırıyorlarmış. Meyve ağaçlarını kesip , tarım alanlarını ekmelerine izin vermemişler. O yıllarda insanlar açlıktan ölmüşler. Müslümanlığın soyunu bu şekilde kurutmaya çalışmışlar. Hristiyanlık propagandası yapmışlar ama başarılı olamamışlar. Şuan halkın % 95 'i müslüman ve % 80 'i namaz kılıyor.. Bu çok gurur verici bir tablo.. O kadar sıcakta, susuzlukta ve imkansızlıkta bile ezan okunur okunmaz insanlar işlerini bırakıp, hemen  bir köşede abdest alıyor ve namaz kılmaya başlıyorlar. Bir hadiste de belirtildiği üzere ''boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan kısas yoluyla hakkı alınacaktır'' denilmiştir.  Yani biz bu yaşadığımız hayatın , içinde bulunduğumuz bolluğun hakkın nasıl veririz. Onlar bu dünyada kaybetmiş gibi görünseler de asıl kazananların onlar olacağı apaçık ortadadır. Bence biz kendi halimize yanalım..












  










Kendime bir sürü ders çıkarttığım bu gönüllü yardım seyahatimde , biriktirdiğim anılar, yaşadığı olaylar burada anlatmakla bitmez. Nijer ve Nijer insanı anlatmakla anlaşılmaz. Oraya gitmek, onlarla yaşamak gerek. Bana da bu fırsatı verdiği için Gönüllüler Derneği ne, gitmem konusunda bana destek olan eşime çok teşekkür ederim.. Allah hepsinin yar ve yardımcısı olsun...








12 Mayıs 2013 Pazar

NİJER' DE NELER YAPTIK?








      Nijer den döneli tam bir hafta oldu ama hala etkisindeyim oraların. Sanki burada misafirim de , oraya tekrar döneceğim gibi. Gündüzleri aklımdan çıkmıyor, geceleri de düşlerimden.. Beni bu kadar etkileyeceğini tahmin etmiyordum. Sadece on beş gün de nasıl da alışmışım. İnsanı Afrika ya bağlayan farklı bir güç var galiba.  Bir dokundun mu bir daha vazgeçemiyorsun.Yoksul, yardıma muhtaç, çaresiz insanlara yardım ettikçe insanda bir huzur oluşuyor. Bu bize inançlarımızın verdiği bir duygu. Müslümanın müslüman kardeşine yardım etmesi gerekliliği zaten kaçınılmaz. Bir yerlerde açlıkla, susuzlukla, hastalıkla boğuşan insanlar varken insan rahat yatamıyor yatağında. Hele de elinden bir şeyler geliyorsa. Sağlıkçısın ve sağlık yardımı bekleyen insanlar var. Gönüllüler gitmese ameliyat olmak bir yana ücretsiz bir şekilde doktora muayene olma ihtimalleri yok. Ağrıları var ama bunun iyileşebileceği yönünde bir umutları bile yok. Ağrıyla doğuyorlar ve ağrıyla ölüyorlar. Sahip oldukları hastalıklar da bizim buralardaki gibi hafife alınacak türden değiller. Çünkü yıllardır o fıtıkla, kitleyle, tümörle, mesane(idrar torbası)  taşıyla ya da enfeksiyonla yaşıyorlar. Bize geldiklerinde bunlar çok büyümüş, yapışmış, komplike hale gelmiş durumda oluyorlar. Ve bu hasta halleriyle bizim bulunduğumuz kırsal kesimdeki hastanelere, köylerden 10-15 günlük mesafeyi yürüyerek geliyorlar. Ameliyat günü verdiklerimizin evlerine dönme ihtimali yok. Sıra gelene kadar hastanenin bahçesinde yatıyorlar.  Gönüllüler derneği bu bekleyen insanlara her gün yemek yardımı yaparak , çektikleri zahmeti bir nebze olsun dindirmeye çalıştı. Bazı hastaların ise durumu çok daha ağırdı. Bu hastaların ise yol ve tedavi masraflarını karşılayarak, başkent Niamey de ki Üniversite ye sevk ettik.  Cerrahi hastalarında durum böyleyken, göz hastalarında da durum çok vahimdi. Yerel radyolardan, Türk doktorların gelip, ücretsiz muayene ve ameliyat yapacağı anonsu yapıldığı için akın akın hasta yağdı hastaneye. O kadar çok katarak hastası var ki bekleyen. Burada erken yaşta katarakt oluyorlar. Kiminin tek gözü, kiminin iki gözü de katarakt oluyor ve görme kaybı artıyor. İleri ki aşamada kör dolaşıyorlar artık. Sürekli birine muhtaç oluyor insan. Sanki muhtaç oldukları şey azmış gibi :(  Gönüllüler ekibi yılda iki kez giderek bir umut ışığı olmuş bu insanlara. Milyonlarca gözü bağışlarla ve gönüllü insanlarla açmayı başarmış.  Hele ki doğuştan iki gözü de görmeyen biri 13 diğeri 26 yasındaki kızlarımızın ameliyatlarını gerçekleştirip , görmelerini sağlamanın verdiği mutluluk hiç bir şeyle değişilemez.

   Buradan götürdüğümüz malzemeler ve imkanlar doğrultusunda elimizden geldiğince şifa dağıtmaya çalıştık hastalara. Ancak öyle durumlar vardı ki cerrahi tedavisini yaptık ama bir adım daha ilerisine gidemedik imkansızlıktan. Meme kanseri bir kadın vardı mesela. Memesindeki tümörü çıkarttık ama kemoterapi, radyoterapi de alması gerekiyor. Ama bu, o topraklar da mümkün değil. Çaresiz kanser bütün vücudunu saracak ve çaresiz ölüme adım adım yaklaşacak. Bunu gibi milyonlarca insan var orada. 15 günde yapılacak tedavi değil kanser tedavileri. Yıllar sürebilir. Dökme suyla değirmen dönmüyor elbette. Kendi ülkelerinde ve ulaşılabilir olması gerek bu tedavilerin. Ama bu da imkansız gibi gözüküyor maalesef. Aslında ne kadar çok şükredecek şeyimiz var hayatta. Allah muhafaza kanser olsak , aldığımız kemoterapi ve ya radyoterapiye bile şükretmemiz gerek. Buna ulaşamayan insanlar, varlığından bile habersiz olan insanlar var. Ülkemiz de tedavisi olmayan hastalık yok gibi. Sağlık güvencemiz var. SGK nın yetmediği yerde devlet desteği var. Ama onlarda devletin tek kuruş desteği yok. Bunda da sömürge devleti olmanın çok büyük etkisi var tabii ki. Bu da Nijer halkının  bu halde olmasının en büyük sebebi kuşkusuz. İşin bu boyutunu daha sonra anlatayım, çünkü orada gördüklerim ve duyduklarım gerçekten çok üzücü.  Allah hepsinin yar ve yardımcısı olsun...  Onlar bu hayatta kaybetmişler ama  inşallah ahirette refah ve aydınlık içinde olurlar.. Sağlıcakla kalın..

 Şimdi sizi kendi objektifimden çıkan fotoğraflarla baş başa bırakıyorum...












































































BUNLARDA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR !

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...